Stranger Things 2: İkinci kez de etkili mi?


İlk eleştiriler, Duffer Kardeşler’in ‘eğer bozuksa tamir etme’ yaklaşımına övgü yağdırdı; ancak bu nostaljik gerilim, ikinci sınıf bir düşüşten kaçınabildi mi? 

Bu makale spoiler içerir.

2016’nın beklenmedik başarısının ardından aynı derecede çekici bir şeyle geri dönmek [yapımcılar için] her zaman zor bir görev olacaktı. Fakat Duffer Kardeşler, genç bilim kurgu gerilimini 80’lerin nostaljik kisvesi ve Duran Duran şarkılarıyla sarmalama formüllerine harfiyen bağlı kaldılar. Stranger Things 2 daha korkunçtu; ama daha iyi miydi?   

İkinci sezon ateşi 

Dufferlar, devam sezonlarını neyin başarılı yaptığı konusundaki ödevlerini kesinlikle ciddiye almış görünüyorlar. Dizide, Terminatör 2 : Mahşer Günü (1991)’ne birkaç gönderme ve (Billy’nin gelişi, Hopper’ın av tüfeği, sinema afişi, Sarah Connor’ın psikayatri koğuşunu andıran Hawkins Laboratuvarı, Doktor Owen’ın  Miles Dyson stili kötü adama dönüşen kurban figürü, ateşli final.) Pusu sahnesi formunda verilen- Alien (1986) daki sahneye- bir atıf, bir James Cameron öykünmesi de var. Dizinin verdiği his, bütün iyi devam sezonlarında olduğu gibi değişti. Daha karanlıktı; dünyası genişlemişti ve-daha da önemlisi- Steve Harrington’ın saç bakımı alışkanlıkları hakkında bir şeyler öğrenmemiz gerekti.

Çok mu karanlıktı?

İkinci sezonun büyük bir bölümü, Post-travmatik stres bozukluğuyla sersemlemiş bir grup ergenlik öncesi çocuğu odağına alıyordu. İlk sezonda, Will’in Upside Down (Baş Aşağı)’da çektiği eziyetler, aslında oldukça iyimser bir arama-kurtarma operasyonuna odaklanıldığı anlamına geliyordu. Ancak bu sefer, Hawkins’de kaldı ve korkunç gündüz düşleri ve burnunun dibinde kaybolan bir kasırganın etkileriyle uğraşıyordu. Daha önce iyimser bir lider olan Mike, en yakın arkadaşının ölümünden sonra acılara göğüs geriyordu. Dustin ciğeri beş para etmez birine güvenerek kasabayı tehlikeye atıyordu ve çetenin yeni kaykaycı üyesi Maxine’in ailevi sorunları vardı. (Billy ise bir karakterden çok, kıllı bir testesteron salgısından ibaretti) 

Bütün bunlar, Eleven’ı (Jane Hopper) günün şüphecisi, Lucas Sinclair’i grubun en neşeli üyesi yapıyor. Barb’ın hayalleri ve ölümü de aynı zamanda, toplantılara kara bir bulut gibi, veya bundan ziyade başka bir kara bulut gibi çöküyordu. Bu, Will’in yerde kıvranarak Shadow Master’la zihninin kontrolü için giriştiği mücadeleyi izlediğimiz sahneden önceydi. Bütün bunlar diziyi–neredeyse her eleştirmenin belirttiği üzere- daha karanlık bir noktaya çekiyor ve onu 80’lerin sonundaki The Goonies (1985) yörüngesinden uzaklaştırarak It (1990)––Will’in şimdiki hatıralarıyla–The Dead Zone (1983) ve The Exorcist (1973) gibi Stephen King uyarlamalarına yaklaştırıyor. Bu durumun mutlaka başarısızlık olarak algılanması şart değil ama birinci sezondaki atmosferin devamını bekleyenler için şaşırtıcı olmuş olabilir. 

D’Artagnan: tarihteki en kötü evcil hayvan

Popüler bir franchise'a şirin, sade ve canlandırılmış karakterler sunmak riskli bir iş - merhaba Jar Jar Binks– ve D'Artagnan kesinlikle kinayeye ilişkin bazı çok daha sinir bozucu özellikleri paylaştı. Neyse ki, Duffers onu hemen bir yağ tulumundan kedi-yiyen bir demogorgon’a dönüştürdü. Huzur içinde yat Mews.

Hawkins dışında hayat

Eleven’ın Chicago otobüs gezisinde Duffers’ın John Carpenter’ın 80’ler kentsel çürümesi vizyonundan yararlanışına şahit olduk. Yanan varillerin arasındaki, yırtık kotlar ve floresan mohavkları, bir grup muhalif suikastçi ile ortalıkta koşuşturan Eleven için potansiyel bir diğer yaşamdı. Eleven’ı bir “MTV Punk” videosu için giydirmenin yanı sıra, bu sezon onu daha uçsuz bucaksız bir dünyaya etki ederken gösterdi; ve dizinin gelecek sezonlarda Hawkins şehir sınırlarının ötesine geçeceğinin sinyalini de verdi. Gerçi, çetenin seri infazlara kalkışmasının nedenini açıklamada biraz zayıf kalmıştı: Eight onlara grup terapisi uyguladı, yani karşılığında o kimi isterse öldürecekler mi? Ayrıca, Alex, en sinir bozucu karakter yarışında Billy‘ye kök söktürüyordu.     

Jim Hopper’ın ebeveynlik okulu

Dufferlar, Spielberg’in 80’ler külliyatına olan sevgilerini saklamadılar, ve ET(1982), Üçüncü Türle Yakınlaşmalar (1977) ve Güneş İmparatorluğu (1987) gibi filmlerin kalbinde ebeveynlerinden uzaklaşmış çocuklar vardır. Belki de hiç şaşırtıcı olmayan bir şekilde, Eleven, geçmişini araştırmaya başladığında ve annesinin kim olduğunu keşfettiğinde, dizi gerçekten de vites yükseltmeye başladı. O zamana kadar, Hopper’ın lumberseksüel mağarasını zihnini kullanarak ve oraya buraya balta indirerek yeniden dekore ediyordu. Terry’yi bulması, nerede olduğunu fark etmesi, hikayesinin çocuklardan ayrı olarak gelişebileceği anlamına geliyordu; aynı zamanda geçmişini de detaylandırdı. Darren Aronofsky muhtemelen “Requiem For a Dream (2000)” deki sahneyle neredeyse aynı olan, hızlı kesme “ayçiçeği, gökkuşağı, dört adım sola” sahnesi için telif ücreti talep etmeli. Billy the Mullet’in öfke dolu ruh hali, babasından şiddet gördüğü zamanlara kadar uzanır ve bu da gösterir ki–gerçek Spielberg geleneğinde–zorbalar öylece doğmazlar, yaratılırlar. 

84’deki büyük kabak salgını

Birileri Hawkins’in izah edilemez şekilde büyük balkabağı çiftçileri topluluğunun durumuna kafa yorabilir mi? Hükümet destekli Upside Down genişleme programı, ekinlerini mahvediyor ve toplum arasında fikir ayrılığı yaratıyor. Kabak aromalı Latte henüz icat olunmadı. Bütün bunlar Mosanto hakkında bir kinaye miydi? Muhtemelen, ama kesinlikle Duffers’ın Hallowen III’e şapka çıkardığı hissini veriyordu: "Halloween III: Season of the Witch (1982)” 80’lerin en korkunç filmlerinden biri ve kafanıza geniş, turuncu kök bitkiler geçirmenin tehlikeleriyle ilgili ahlaki bir hikayeydi. Yine de, Upside Down'ın büyüyen "asmalar" ı ortaya çıkarmak ve Hopper'ın yeraltında daha derinlere inmesine yardımcı olmak oldukça yaratıcı bir yöntemdi.

Bob Newby, nam-ı diğer Yeni Barb hakkında konuşmalıyız

Ne kahraman ama. Bilgisayar kurdu halleri, [aurasından yükselen] etrafa yaydığı hafif ürkütücü titreşimler onu –en azından benim gözümde– potansiyel bir kötü adam yapıyordu; ondan nasıl şüphelenebilirdik? AV kulübünün işe koyulmasına yardım etti, Will’in aklı eriten Google haritasını tamamladı ve Joyce’a teknik destek verdi böylece kamerasını televizyona bağlayabildi. Sabırlı, bilge ve düşünceli–bu adamın heykeli dikilmeli. Sonunda, Barb'ın ailesi gerçeği bilmeli - ya da en azından daha makul bir versiyonunu. Bob’ın fedakarlığı oldukça şaşırtıcıydı; fakat kesinlikle Doc Owens, bunun karşılığında bir Big Mac Demo-Dog’u (gösteri köpeği) olabilir miydi? Bob’ın Maine’e taşınma fikri başka bir bariz Stephen King göndermesiydi: Yazarın eserleri genellikle Maine’de yer alan kurgusal kasaba Derry’de geçer. Bir daha olmayacak olması ne kötü.   

Sırada ne olabilir?

İkinci sezonun soygun sahnesiyle açılması, Dufferların diğer eski deneklerin hayatlarını incelediği bir geleceği öneriyor. Bu da Eight ve Eleven gibi farklı yollar seçmeye karar veren yetenekli adaylar arasında Scanners (1981) benzeri bir hesaplaşma için açık kapı bırakıyor. Terry Ives’in hikayesi henüz bitmemiş gibi geliyor; yada– bir şekilde geri getirilebilir mi?Besbelli ki  son sahne Indiana’da küçük bir kasabada geçen başka bir dizi için açık kapı (geçit) bırakıyor; fakat Hawkins dışında bir Stranger Things dünyası olduğu fikri, doğaüstü dozunu arttırmak cazibenin bir kısmını götürebilecek olsa da oldukça ilginç. Hawkins’in gizemi açığa çıktı; buna karşın muhtemelen hikayeyi devam ettirmenin tek yolu başka bir yere gitmek olabilir–belki Windy City (Chicago)? Orası demogorgon için kesinlikle yeterince soğuk olacaktır. 

Yazar: Lanre Bakare
Çeviri: Zeynep Şenel Gencer
Kaynak: https://www.theguardian.com/tv-and-radio/2017/oct/30/stranger-things-2-discuss-spoilers

Yorumlar

Popüler Yayınlar