Rıhtımlar üzerinde: Bir günah çıkarma hikayesi
Amerika’da Soğuk Savaş ve Hollywood sineması üzerine çalışmaların McCarthy hareketinin tetiklediği korku ve propaganda atmosferinin yansıması addedildiği yada ara sıra örneklerine rastlanan konu dışı anlatımların yurt içi politik-baskının bir sonucu olarak görüldüğü zamanlar çoktan geride kaldı. Ancak, Elia Kazan (1909-2003) ’ın Amerikan Karşıtı Faaliyetleri İzleme Komitesi (House Committee on Un-American Activities)’ne verdiği ve birçok sanatçının suçlanmasıyla sonuçlanan ifadenin yankıları halen devam ediyor. Her ne kadar filme dair yeni ve eski bütün eleştirilerde yapımın çalışan sınıfa ilişkin önemli bir başyapıt olduğu ezberi kalemlere pelesenk olsa da, birçokları Kazan’ın bu cadı avına verdiği desteğin affedilemez olduğu görüşünde. (Revisiting On the Waterfront, Kathy M. Newman, Jacobinmag, 2014)
Bu bağlamda, yönetmenin günah çıkarması olarak görülen Rıhtımlar Üzerinde(1954)’nin tarihsel bir delil kabul edilmesi son derece ilginçtir. Rıhtımlar Üzerinde, kültürel bir eser olarak gözlerde büyütülmüştür; ancak ulusun politik tarihindeki sıkıntılı bir devrin hatırlatıcısı olması ve Amerikan sinemasının dönüm noktalarından birine işaret etmesi açısından önemlidir.
Rıhtımlar Üzerinde’nin kalbinde, ‘Bireylerin çevrelerinin ürünü olduğu’ teorisini irdeleyen bir tavır yer alır. Bireyler her ne kadar çevrelerinin ürünü olabilseler de, diğer etmenler de yaşam şekillerini ve seçimleri etkileyebilir. İnsanlar çevrelerinden tecrit edilmiş olarak var olmazlar bu nedenle de günlük hayatlarımızda karşılaştığımız her şey, sosyo-ekonomik durumumuz ve yetiştirilme tarzımız gibi, varlığımızı etkileyebilir. Rıhtımlar Üzerinde’de bu etmenlerin bireyin hayatını nasıl etkileyebileceğini tüm çıplaklığıyla görürüz.
Film, bir dok işçisi olan Terry Malloy’un yine bir işçi olan Joey Doyle’un ‘infazına’ karışmasıyla başlar. Terry, limanın kontrolünü elinde tutan yerel mafya Johnny Friendly’nin suç komisyonuna ifade verecek olan Doyle’u öldürme niyetinden habersiz genç adamı oyuna getirir. Doyle yaşadığı binadan aşağı itilerek öldürülür. Ölünün etrafına toplanan kalabalık, cesedin başında dua okuyan rahip Barry ve kardeşinin öldürüldüğünü haykıran Edie’ye rağmen Terry de dahil mahalledeki herkes üç maymunu oynayıp kendilerine dokunmadığını düşündükleri yılanı görmezden gelmeye devam ederler. Terry her ne kadar yaptığı şeyin yanlışlığının farkında olsa da İkinci cinayete ve Edie ile yakınlaşma evresine kadar vicdanının sesini kısmayı başarır.
Ancak bu noktaya gelmeden önce, Kazan’ın film için “ Waterfront benim kendi hikayemdir. Her gün tüm dünyaya gerçekte nerede durduğumu haykırdığım bu film için çalıştım. Bana öyle geliyor ki, filmi güçlü yapan şey, (terry karakteriyle) aramdaki paralelliği savuşturmayışımdı. Her şeyi itiraf ettim ve vurguladım.” ifadelerini kullandığını belirtmemiz (ve karakterin filmde kimlere karşı ifade verdiğini düşündüğümüzde) yönetmenin aleyhlerine ifade verdiği arkadaşlarıyla bağdaştırdığını anladığımız Johnny Friendly ve çetesinin ifadelerine kulak vermemiz gerekir: “ Bu noktaya boşuna gelmedim. Sendikaya bağlı aidat veren 2000 üye var. Yıllık 72.000 dolar yasal kazanç demek bu. Hepsi işlerini sağlama almak için her gün birkaç dolar da açıktan veriyor. Dünyadaki en zengin limanın en zengin malları bizim elimizde mallar gelip gittikçe biz de pay alıyoruz. Bu düzenin bozulmasına izin verir miyim sanıyorsun? O Doyle denilen sefil gammaz suç komisyonuna ötebileceğini sandı. Dişimle tırnağımla kurduğum bu düzeni kimseye yedirmem” Bir diğeri: “ Neden almayalım ki. Veriyorlarsa bu bizim hakkımız demektir. (Johnny’yi kast ederek)Bu adam senin gerçek dostun. Bunu sakın unutma.”
Terry’nin çocukluğundan beri tanıdığı insanlara sadakatinin sebebi elbette Johnny’nin eline sıkıştırdığı içki parası yada kolay ve güzel bir işe verilmesi değildir. Onlarla hayatının büyük kısmını beraber geçirmiştir. Bu nedenle Liman komisyonundan müfettişler geldiğinde bütün baskılara rağmen kimseyi ele vermez.
Değişim, rıhtıma gelir, ancak zamanla ve sadece cesur insanların hayatları pahasına. Peder Barry’nin iş alamadan evlerine dönen işçilere “Bu durumu öylece kabullenecek misiniz? Sendikanıza ne oldu? Ülkedeki hiçbir sendika bu durumu kabul etmezdi.” dediği sahneden itibaren film, “Limanda durumun daha zor” olduğunu, “oranın sanki Amerika” olmadığını (fırsatlar ülkesi olmadığını) gözler önüne sermeye başlar: “Bizim şubede işler nasıl yürür bilir misiniz? Toplantıda bir şey söylemeye kalkarsan birden ışıklar söner, kendini dışarıda bulursun. Johnny ve çetesi bu şubeyi ele geçirdiğinden beri durum böyle.”
Peder Barry bu noktadan itibaren değişimin ateşleyicisi rolünü üstlenir: “Dayak yemeden rahatça konuşabileceğimiz bir yer var mı söyleyin.” sorusuna “Kilise salonu” diye cevap verir. Kilisedeki toplantıda attığı tirat adeta bir direniş liderine aittir: “Ben alim değilim ama her şey ortada değil mi? Çalışma koşulları kötü. Çalışma koşulları kötü çünkü işleri mafya dağıtıyor. Mafyayı durdurmanın tek yolu işledikleri cinayeti yanlarına bırakmamak. Joe Doyle’u kim öldürdü? Susarak katilleri korurken kendimize nasıl hristiyan diyebiliriz?hepiniz tetikçileri biliyorsunuz. Hepinizi teker teker temizleyene kadar susacak mısınız? Tehditlerle sindirildiğinizi biliyorum. Ama bu ülkede bir gelenek var. O da baskıya karşı mücadele etmek. Onlar için muhbirlik olan şey sizler için doğruyu söylemek”. Terry ise çete tarafından kilisedeki toplantıları izlemekle görevlendirilir. Hayatta edinebildiği bütün statüler yan rollerden ve bulunduğu durumu korumaya çalışmaktan ibarettir ve kendisine yine ‘muhbirlik’ kalmıştır. Kiliseyi basan Johnny taraftarları toplantıya katılanları döverler. Rahip, kaçışan kalabalığın arasından birine “Tanrının izniyle sonuna kadar” mücadele edeceğine söz verir.
Kendisinden daha büyük güçlerce eli kolu bağlanmış olan Terry’nin yenileceği aslında daha isyan etmeye başlamadan önce bellidir. Filmin kendisi de adaleti sağlama, günah çıkarma, yönetmeni ana karakterle bağlantılandırma konularında çok da başarılı olamamıştır. Terry Malloy ‘un büyük bir ahlaki değişimden geçtiği ve etrafındaki yozlaşmış sisteme karşı durmaya ‘yeltendiği’ bir gerçektir. Mafyaya karşı ifade verirken savcının sorularına (sadece) evet diye cevap vermeyi başarabilmiştir. Yine de finalde liman işçisi arkadaşlarının ancak işlerini kaybetmeyecekleri kesinleştiğinde Johnny’ye karşı çıkarak kendisinin yanında yer almaları (sadece sessizce dikilerek) bunun hakiki bir zafer/değişim olmadığını gösterir. Tematik olarak anlamlı ancak anlatı açısından anlamsız olan bu son, aslında filmin kahraman muamelesi yaptığını iddia/ima ettiği işçileri kötüler niteliktedir.
Kazan, Terry Malloy’yu sadece bir kahraman tayin ederek değil, aynı zamanda bireysel bilinci veya ahlaki olgunlaşmayı, bağlılık duygusu veya yükümlülük algısından üstün kılmak için de kullanır: Terry cinayetle ilişkisini önce rahibe sonra da Edie’ye itiraf eder. Ancak itirafı gemi sirenleriyle kesilir ve bir noktadan sonra duyulmaz olur. Bu, yönetmenin kendi savunmasını duyuramayışının metaforu olarak okunabilir. Vicdan sahibi olmayı öğrenmesi gereken Terry’den farklı olarak Edie ve Peder Barry toplulukla asla o denli bağlantılı olmamışlardır. Bu da onların vicdanlı olmalarının asıl sebebi olarak gösterilir: “Johnny maçlarda sosisli yerken senin asıl kardeşlerin sömürülüyor.”
Edie Doyle ve Father Barry vicdanlı bireyin temsili haline gelirler. Ki Kazan’ın onları olayların ‘dışındaki’ üçüncü şahıslar atfetmesi ve bu durumun, karakterler karmaşaya ve yozlaşmış sendikaya karşı protestolara karıştıkça flulaşmaya başlamasına izin vermesi de bu açıdan önemlidir. Olaylar başlamadan önce Peder Barry, “kilisede saklanan” ve “ zamanın ve inancın her şeyi iyileştirebileceğine” inanan bir “aziz” dir. Rahibi adalet peşinde koşmaya yönelten ve pasif rolünden uzaklaştıran “Bana zamandan ve inançtan bahsetmeyin polislerle konuşmaya cesaret eden tek kişi abimdi.” diye çıkışan, (Terry’yi de Joey’nin ölümü konusunda her fırsatta sıkıştıran) Edie’dir. Kiliseye yapılan saldırı, rahibi korkutmaz ancak bilinçlenmesine, adalet duygusunun yükselmesine ve bu topluluğun gerçekten de yardıma ihtiyacı olduğuna ikna olmasına vesile olur. Bu da filmin gözünde, tutuk hallerini, muhafazakar kısıtlamaları ve kilisenin kendisinden beklentilerini aşan rahibi bir kahramana dönüştürür. Bu açıdan bakıldığında yönetmen, filmin çekildiği dönemde -üstelik kurguda da değil gerçek hayatta-Rahip Barry ile temsil edilen kilisenin aynı yozlaşmışlık ve zorbalıkla ilişkilendirdiği Johnny Friendly ve çetesi gibi skandallar ve yozlaşmış ilişkilerle (mafya ve sermayedar çıkar grupları, davalarda tanıkları parayla susturma) anıldığını göz ardı ederek, kendisini de (Terry ile özdeşleştirerek)- rıhtım sakinlerini suya sabuna dokunmaktan çekinen sessiz güruhlar şeklinde tasvir ederek yaptığı gibi- kötülediğini/müşkül bir konumda bıraktığını çok geç fark etmiştir: “ Terry’nin içinde bulunduğu çıkmazla kendi durumum arasındaki kıyaslamalar ne kadar da yetersizmiş. Oysa her zaman durumumun her iki tarafta değer taşıdığını ve filmde işlenen meselenin son derece net olduğunu hissettim.”(Sydney Smith, NBC Radio 1954 New York Film Critics Circle Awards)
Bu karakterlerin Terry’yi vicdanlı bir birey olma yolunda desteklemeleri mevzusu Kazan tarafından aynı zamanda rıhtımı özgürleştiren vicdan mefhumunu övmek için kullanılır. Tabii Kazan’ın adalet duygusunun her şeye (topluluğun çıkarlarına bile) üstün gelmesi için ölmek zorunda olan (kabul edilebilir zaiyatlar varsayılan) Charley ve Dugan’ın ölümlerinde vicdanı desteklediği yanılgısına da düşmemek gerekir. Aksine bu iki kişinin ölümleri, Kazan tarafından bir tür şehitlik olarak tasvir edilir ve ayrıca Terry üzerinde büyük bir etki yaratır ve genç adamın kahraman olarak betimlenmesinin yolunu açar.
İşçileri zengin bir nakliyecinin peşinden sürükleyen, her şeye rağmen çarkın dönmesi gerektiği tesellisiyle az önce Johnny’nin adamlarından dayak yemiş Terry’yi bile çalışması için ayağa kaldıran pragmatik sonu hazırlayan ünlü taksi sahnesinden de bahsetmemiz gerekir: Bu sahnede Terry, baştan beri Johnny için çalışan abisi Charley (Rod Steiger) ile, bir taksinin arka koltuğunda hayat ve mazi hakkında bir sohbet ederken görülür. Bu sahnede, oyuncuların performansları filmin ortaya koyduğundan daha fazlasını açık eder. Terry, mahkemede tanıklık etmekle abisinin haftada 400 dolar kazanıp susması teklifi arasında bocaladığı düşünülürse son derece sakindir. Kardeşlerin kadraja sıkışmış görüntüsü, iki karakter arasındaki yakınlığa ve aynı zamanda eteklerindeki taşları dökmeye kararlı olduklarına işaret eder. Terry, hayatının şu anki ve geçmişteki durumu hakkında konuşur ve bir boksör olsaydı- yani abisinin patronu Johnny, rakibine para yatırmamış olsaydı- nasıl bir yaşamı olacağını sorgular: “Bana o gece ne dediğini hatırlıyor musun?: ‘Evlat, bu senin gecen değil.’ Sen benim abimdin Charley. Bana biraz sahip çıkmalıydın... Biraz kişilik sahibi olabilirdim. Mücadeleci olabilirdim. Şimdi olduğum gibi serseri olmazdım.” Charley kardeşinin itirafı karşısında şaşırır ve duygulanır. Bu sahnedeki asıl mesele, Terry’nin abisinin kendisine silah doğrulttuğu anda hayatta hiçbir yere gelemediğini itiraf ediyor oluşudur.
Film kara liste meselesini konu aldığını alenen açıklamasa da, Hollywood tarihinin utanç verici sayfalarındaki bazı nahoş meseleleri işleyen bir yapıma göre oldukça uzun bir ömür sürmüştür. Kazan, davranışının kökenlerini keşfetmede, dolaylı olarak da olsa haklı çıkarmakta olmasa bile başarılı olmuştur ve nesiller boyu insanların kendisinin karşılaştığı zor seçimlerden kaçınmasını ve motivasyonlarını sorgulamasını sağlamıştır. Rıhtımlar Üzerinde, gişe hasılatını hedefleyen popülist yaklaşımlarla önemli meseleleri geçiştiren zorlu sorular sorup karşılığında sadece rahatlatıcı cevaplar sunan bir yapımdır. Ve gerçek sorular sorup gerçek cevaplar vermekten korkmayan eserler çoğaldıkça yerini onlara bırakacaktır.
Yazar: Zeynep Şenel Gencer
Yazar: Zeynep Şenel Gencer
Yasal Uyarı: Yayımlanan bu yazının tüm hakları turkuazsemalar.blogspot.com’a aittir. Söz konusu metin, izin alınmadan başka bir platformda kısmen veya tamamen yayımlanamaz, kopyalanamaz, çoğaltılamaz, dağıtılamaz, içeriğinde herhangi bir değişiklik yapılamaz.
Yorumlar
Yorum Gönder