ISTAKOZUN RÜYASI

Cannes Film Festivali’nden Juri Özel Ödülü’yle dönen Yorgos Lanthimos, Köpekdişi(2009) ve Alps(2011) ile gösterdiği başarıyı yeni filmi Istakoz(2015) da pek de sürdüremiyor gibi görünüyor. Alaylı değil de okullu olmanın avantajlarını sonuna kadar kullanan yönetmen, Rachel Weisz, Colin Farrell gibi usta oyuncuları biraraya getiren bu ürkütücü dramada Yunan Yeni Dalga akımının getirdiği absürt satirik yaklaşımı ve bilinçli stili koruyor. Film, yalnız insanların lüks otellerde uzun eş bulma seanslarına maruz bırakıldığı distopik bir gelecekte geçiyor. Yalnızlar, 45 gün içinde eş bulamazlarsa istedikleri bir vahşi hayvana dönüşmeleri ve ormana dönmeleri gerekiyor. Otelde kalan yalnızlar, ormanda yaşayan kaçak yalnızları avlamak için çıkılan av partilerinde ne kadar çok kaçak öldürürlerse o kadar çok ekstra zaman kazanıyorlar. Colin Farrell, köpeğiyle(aslında dönüşmüş kardeşi) ile tesise gelen David’i canlandırıyor. David burada kendisi gibi mutsuz topal bir adam ve disleksiden muzdarip kel bir adamla arkadaşlık ediyor. Üç kafadarı umutsuzluğa düşüren gerçek, her tür romantik ilişkinin ancak yönetimce incelenip makul olduğuna karar verildikten sonra yeniden toplumsal hayata dönebilecek olmaları. Düzmece ittifaklar hatta mastürbasyon bile yapmak yasak. Elinizi, kahvaltıda, herkesin gözü önünde ekmek kızartma makinesine sokmayı göze alıyorsanız başka. Nihayetinde, kafadarlar kendilerini olası partnerlerinin kişilik özelliklerini taklit ederken buluyorlar. Topal adam, burnu kanayan kızı “tavlamak” için kafasını yerden yere vurarak burnunu kanatmaya çalışırken, David’de, kalpsiz kadınla eşleşmek için  boğulmaya terk ediyor. Bütün bunlar, aynı olanların birbirini çektiğine dair son derece yapay bir varsayım doğuruyor. Kalpsiz kadın, aslında otel sakinleri içinde sistemin dayattığı sondan en çok korkan/nefret eden bu durumdan en çok sakınmak isteyen karakter. Çünkü, dans gecesi sahnesindeki dedikodudan anladığımız üzere, kendisi en çok kaçak avlayan yalnız. Yani, orada kalıp hayvana dönüşmeden ne kadar zaman geçirirse kar olduğunu düşünüyor. Bunu sisteme uyum sağlayıp  eş bulmak için zaman kazanmak amacıyla mı yapıyor yoksa sadece lüks içinde geçireceği zamanı mı uzatmak istiyor orası biraz muallak. Ama sonuçta  David’in kardeşini öldürdüğünde kahramanın hışmına uğrayarak bütün şansını kaybediyor. Tabii filmin şiddete eğilimi resmettiği başka bir önemli an da kaçakların liderinin  bir mezara atılıp dönüşüm geçirmiş insan kurtlara yem edildiği sahne. Ancak bundan önce, zalim lider için sonun geliyorum dediğini incelikli bir detayla anlatıyor film: David, ormanda “Where the Wild Roses grow” adlı cinayet temalı baladı mırıldanıyor. Ve, lideri aynı şarkıda bahsedildiği gibi öldürüyor. Bu açıdan bakıldığında soundtrack seçimlerinin de olaylar üzerine yorum yaptığı anlaşılabilir. Örneğin dans gecesinde sahnede söylenen “Something’s gotten hold of my heart” şarkısının da oteldeki yalnız bireylerin ümitsiz haline yorum yaptığı söylenebilir.     David’e hangi hayvana dönüşmek istediği sorulduğunda 100 yıl yaşamak cazip olduğu ve denizi sevdiği için ıstakozu tercih ettiğini söylüyor. Fakat, David’in kaderi, ormanda yaşayan kaçaklar ve liderleri ( Lea Séydoux) ile kesişince bütün planlar altüst oluyor. David burada bir yandan oteldeki grubun  aksine çift olmaya tamamen karşı bir topluluğa ayak uydurmaya çalışırken bir yandan da Rachel Weisz’in canlandırdığı kadının cazibesine kapılıyor. Ki, bu karakter aynı zamanda filmin başından itibaren David’in hikayesini anlatan dış sesin ta kendisi.     Herkesin ilaç etkisi altındaki sayborglar gibi konuştuğu bu evrende, sistemin yarattığı dehşetten kaçmanın yolu bir partner bulup aile kurmak gibi görünse de, aslında her şey normlara körü körüne bağlı, kalıpların dışına çıkmayı düşünmeye bile yeltenmeyen bir güruh yaratmakla ilgili. Film, bu açıdan,liberal bir sistemden çok oligarşik bir yapıyı hedef alıyor. Belki buna din, tüketim, sosyal/siyasal baskı gibi afyonların etkisiyle düşünmeden, sorgulamadan, başkaldırmadan sadece var olan sistemi  kabullenen toplumların bir metaforu demek de mümkün. Tabii, orman sakinlerinin ve otel misafirlerinin bir açıdan birbirlerinin aynadaki yansımaları olduğunu da kabul etmemiz gerekir. Dayatılan evlilikten kurtulmak için, dayatılan bekarlığın hüküm sürdüğü vahşi doğaya kaçmak aslında aynı şey. Otel, orman ortamından daha rahat ve çekici olsa da, lüksün içinde bile bireyleri sona hazırlayan sahte bir rahatlama olduğu da bir gerçek. Film, tabii ki sinefil seyircinin daha çok seveceği zorlu ve sembolik bir anlatım barındırıyor. Bu nedenle, filmin izleyicileri kara mizahla dolu ama aynı zamanda tüyler ürpertici başlangıçtan sonra, sert, titiz, güçlü açının terk edilerek yerini yapmacık bir tarza bıraktığını kesinlikle fark edeceklerdir.   Filmin ismindeki metaforda dikkatli izlerkitlenin gözünden kaçmayacaktır. Istakozlar, Lanthimos’un iddia ettiği gibi 100 yıl yaşamasalar da, ortalama 70 yıllık ömürleri vardır. Ve, yeterli olgunluğa gelip büyümek için kabuk değiştirmek zorundadırlar. Kabuk değiştirme dönemi ıstakozların saldırılara en açık olduğu süredir. Bu noktadan filme dönersek, ıstakoz, David karakterinin sembolü olarak işlev görüyor. Karakterin en zayıf olduğu zaman aşık olup şehir hayatına sızma planları yaptığı dönemdir. yani yaşam tarzını, evini değiştirmek için adım attığı dönem. Finalde David, aşık olduğu kadınla aynı kaderi paylaşmak istediğine karar veriyor. Ancak, yönetmen, karakterin bu zorlu dönemeci nasıl atlatacağından çok, dış dünyada yalnız kalan sevgilinin durumuyla ilgileniyor. David olmazsa, ona ne olacak? Başladığı yere geri mi dönecek?  

Yorumlar

Popüler Yayınlar