Kurt Adam Yeniden

Filmin konusu kısaca şöyle: Ünlü bir tiyatro oyuncusu olan Lawrence Talbot (Benicio del Toro), kardeşinin kaybolma haberiyle baba evine döner. Kardeşinin cesedi bulunduktan sonra bu korkunç ölümün ardındaki sır perdesini aralamaya karar verir.

“Kurt Adam” (The Wolfman), yeniden çevrimlerin orijinali aratması felsefesini haklı çıkarıyor. Teknik açıdan orijinalinden daha güçlü olsa da, psikolojik yönü oldukça zayıf kalıyor. Hikâye, bilgisayar yapımı efektler, durmak bilmeyen müzik ve sisle kaplı bataklıklar arasında biraz değiştirilerek gizlenmiş. Çingeneler, kanlı saldırılar, dönüşüm ve ölüm. Bütün bu klasik elemanlara bağlı kalınan filmde, Curt Siodmak’ın ikonik senaryosunun da dışına çıkılmamış. Yine de film boyunca kurt adamın “kürkünün” altında bir nebze de olsa insanlık olduğunu unutmuyoruz. Anthony Hopkins ve “Matrix” serisinden tanıdığımız Hugo Weaving’in performansları etkileyici. Benicio Del Toro ise kurt adam gibi bir rol için fazlaca “iyi adam” portresi çiziyor. Orijinal filmde Lon Chaney Jr. İle daha inandırıcı olan kurt adam, vicdan azabının işkence ettiği bir ruhu daha net canlandırıyordu.


Kurt Adam Efsanesi

15–17. Yüzyıllarda Ortaçağ Avrupa’sının karanlık ormanlarından çıkan ‘Kurt Adam’ hikâyeleri günümüze kadar geldiler. Kurt Adam miti, aslında daha eskilere Yunan mitolojisine dayanıyor. Eski Yunanda Lycanthrope olarak da anılan ‘Kurt Adam’, kurt anlamına gelen “lukos” ve insan anlamına gelen “anthrōpos” kelimelerinin birleşimi.

Bu kavram ilk olarak Romalı bir şair olan Ovid’in hikâyelerinde cezalandırılmak için kurda dönüştürülen ‘Lycaon’ adlı bir Yunan Kralı ile ortaya çıkmıştır. Ortaçağ Avrupa’sında ve 19 yy sonlarında Yunanlılar, Kurt Adamların cesetlerinin eğer yok edilmezlerse vampir olarak dünyaya döneceğine ve savaş alanında ölen askerlerin kanlarını emeceğine inanırlardı. Arjantin’de ise 1920’lere kadar 7. erkek çocuklar kurt adam oldukları şüphesiyle terk edildiler ya da öldürüldüler. Doğu Avrupa, Macar ve Balkan mitolojilerinde de benzer yaratıklara rastlamak mümkündür. Anlaşılacağı üzere ‘Kurt Adam’ kavramı dünya tarihi boyunca Aziz Patrick tarafından kurda dönüştürülen Galler Kralı Vereticus ve Gılgamış Destanı’nda Tanrıça İstar’ın kurda dönüştürdüğü adamla her tür epik hikâye ve efsanede yer almaya devam etmiştir.

Dracula gibi ‘Kurt Adam’ da binlerce yıllık efsanelere ve hikâyelere dayanmaktadır. Fakat gümüş kurşunlar, dolunay, lanet gibi eklemeler hiç şüphesiz ki Hollywood’un hayal gücünün ürünleridir.

‘Kurt Adama Dönüşüm’ süreci ise gerek film gerekse hikâyelerde ‘acılı’ ve ‘korkunç’ olarak betimlenmiştir. İnsanlar bu sürecin sonunda, merhametsiz, kurnaz, öldürmeye ve insanları yemeye meyilli bir canavara dönüşürler. İlk olarak orijinal “Kurt Adam” da (The Wolfman) sinematik olarak benimsendiği üzere, canavarlar asla normal silahlarla öldürülemezler. Ancak gümüş kurşunlarla ölürler ve bazen de gümüş nesnelere karşı duyarlılık gösterirler. Günümüz kurt adam filmlerinde ‘Kurt Adamlık’ ya kalıtsal yoldan ya da başka bir kurt adamın ısırmasıyla bir hastalık gibi bulaşır ve her dolunayda dönüşüm tekrarlanır. Bazı filmlerde de kurt adama dönüşme sürecinde kahraman, sağlamlık, hız, güç, yüksek yerlerden dört ayaküstüne düşebilmek seksüel çekicilik gibi güçler kazanır (The Cursed -2005). Bütün bu özellikler bakımından vampir filmleriyle de büyük benzerlik gösterir.


Kurt Adam ve Vampirler

Orijinal “Kurt Adam” (The Wolfman) ile çizgileri belirlenen kurt adam konsepti yeniden çevrimde de yerini alıyor. Yeniden çevrimin Lawrence Talbot ve babası Sir John Talbot’un arasındaki ilişkiyi ve kızgınlığı yeterince irdeleyememesi, Lawrence karakterinin dönüşüm sürecindeki korkusunun, sonrasındaki dehşetin ve vicdan azabının belirsizliği, Gwen Conliffe ile Lawrence aşkının neredeyse hiç üzerinde durulmaması filmi oyunculuklar dışında anlamsız kılıyor. Gotik atmosferin ve ara ara Alman Ekspresyonizmini andıran canlı kontrastların dışında film, klasik bir hikâyeyi İngiltere’nin kasvetli mekânlarında anlatmaktan öteye gidemiyor. Dönüşüm sahnesinin efektlerle zenginleştirilmiş inanılmaz gerçekliği bile filmi kurtaramıyor.

Son yıllarda vampir hikâyelerinin revaçta olmasıyla pabucu dama atılan “Kurt Adam” bu sefer de eski şanına kavuşamayacak gibi görünüyor. Özellikle “True Blood” ve “Twilight” gibi dizilerle vampir çekiciliğini gerçek hayata geçiren diziler ve giderek kendini geliştiren vampir miti, şu an için diğer korku-yaratıklarına baskın çıkmış gibi görünüyor. Vampirlerin günlük hayata ve hatta tüm dünyaya hakim olduğu filmlerle gündemde kalmayı başaran kan emiciler, giderek sempatikleşirken, kurt adamlar King Kong'un aksak bir benzeri olmaktan nedense kurtulamıyor. Ancak “The Wolf”(1994) ile Jack Nicholson hala bir istisna.

Tower Bridge ve Buckinghamshire gibi Londra’nın ünlü mekânları da filmde yerlerini alıyor. Del Toro’nun film için “Werewolf of London” (1935), “The Curse of the Werewolf” (1961) gibi filmlerden feyiz aldığı biliniyor. Film müzikleri içinse çingene ritimleri ve gotik korku melodileri kullanılmış.

Film, ‘Kurt Adam’ efsanesiyle ilk kez karşılaşanlar için ilginç sayılabilirse de, bu tür filmlere aşina olanlar için tam bir hayal kırıklığı olabilir.

Yorumlar

Popüler Yayınlar