Bilim kurgu ve sosyoloji: H.G. Wells’in çığır açan bilim kurgu romanı ‘Zaman Makinesi’ ne atfen

Herbert George Wells, 29 yaşına bastığı yıl, ilk romanını yayımladı. Wells tarafından kaleme alınan onlarca cildin ilki ve yazar için inanılmaz derecede verimli bir dönemin başlangıcıydı. Dört yıl içinde Wells yedi kitap üretti; bunlardan dördü yeni bir tür olan bilim kurgu üzerinde kalıcı bir etki yaptı.

Bu kitaplar, Zaman Makinesi ve The Wonderful Visit ve bir kısa hikaye antolojisi olan The Stolen Bacillus gibi bilim kurgu romanlarıydı; her biri 1895’de yayımlandı; üçüncü bir bilim kurgu romanı Dr. Moreau’nun Adası ve bir çizgi roman olan ve bisikletin yeni keşfedilen popülaritesini canlandıran The Wheels of Chance’in her biri 1896’da yayımlandı ve iki ek bilim kurgu romanı: Görünmez Adam ve Dünyalar Savaşı sırasıyla 1897 ve 1898’de yayımlandı.

2003 yılında Barnes & Noble Klasikleri baskısı, Zaman Makinesi ve Görünmez Adam’ı, Wells'in hayatının bir zaman çizelgesini, kısa bir biyografisini, açıklayıcı ve yorumlayıcı notlarını ve iki eserin dört güncel incelemesini içeren tek bir ciltte derledi. Biyografi ve notlar Barnard Koleji'nde edebiyat profesörü olan Alfred Mac Adam tarafından yazılmıştır (ilginç bir şekilde Latin Amerika edebiyatında uzmanlaşmıştır).

Bu iki eserden Wells’in ilk romanı Zaman Makinesi daha tumturaklıdır. Kitabın büyük bir kısmı, adından da anlaşılacağı gibi, Perşembe gecesi akşam yemeklerine ev sahipliği yapan bir İngiliz bilim adamı olan Zaman Gezgini ile ilgili bir hikayeden oluşuyor. Birinci bölümde, gezgin, ona atıfta bulunacağım gibi, ilk üçü mekansal ve dördüncü zamansal olan “Dört Boyutun geometrisine ilişkin araştırmalarını” tanımlar. Bu bölüm, gezgin tarafından meraklı bir gösteri ile sona eriyor: Etkinleştirildiğinde ortadan kaybolan küçük bir zaman makinesini model olarak gösteriyor.

İkinci bölüm ve aslında kitabın geri kalanının çoğu Perşembe gecesinde geçiyor. Gezginin arkadaşları (kitabın anlatıcısı ve iddia edilen yazarı Hillyer dahil) her zamanki gibi toplanır, ancak ev sahibinin kendisi gecikmeli olarak görünür. “ Saat dörtte laboratuvarımdaydım”  diye anlatır misafirlerine “ ve o zamandan beri...sekiz gün yaşadım… hiç bir insanın daha önce yaşamadığı gibi günler!”

Birkaç cümle sonra, sonraki 62 sayfayı kapsayan seyahatlerinin bir tarif etmeye koyulur. Yolculuk, şey bir patlama ile değil, fakat kesinlikle şu anılmaya değer betimleyici pasajla başlar:

“Laboratuvarın belli belirsiz görüntüsü çok geçmeden benden uzaklaşmıştı; sonra güneşin gökyüzünde hızla zıpladığını gördüm; her dakika başı yukarı sıçrıyor ve her dakika bir günü belirtiyordu. Laboratuvarın yok olduğunu düşünüyordum; açık havaya çıkmıştım; bir iskele gördüm sanki, ama hareket eden herhangi bir cismi ayırt edemeyecek kadar hızlı gidiyordum. Sürünen en yavaş salyangoz bile yanımdan uçuyor karanlık ve ışığın göz kırpar gibi ardı arkasına görünüşü göze aşırı bir acı veriyordu. Derken, araya karışan karanlıklarda, aynı hilalden dolunaya kadar tüm evrelerinden çabucak geçtiğini gördüm ve onu çevreleyen yıldızları yakaladım göz ucuyla. Biraz sonra hız kazanmayı sürdürerek yoluma devam ederken gece ve gündüzün çırpıntısı yerini sürekli bir griliğe bıraktı; gökyüzü ilk alacakaranlığınkine benzeyen muhteşem bir aydınlıkta bir renge eşsiz derinlikte bir maviliğe büründü.”

Yolcu, genellikle uzak gelecekteki İngiliz kırsalında durur. Huzurlu tepeler ve vadiler orada burada garip heykellerle;- tıpkı, zaman makinesinin yerleştiği nokta üzerinde belli belirsiz beliren büyük beyaz bir sfenks gibi- ve çoğu komünal öğrenci yurtları olan büyük binalar gibi yapılarla bölünüyordu.

Gezgin, her türlü yenilebilir meyve taşıyan bol ağaç ve bitki bulur. Fakat görülür tek fauna Eloi adındaki çocuk boyutlu ve zeki insanlardır. Gelecekte sadece yırtıcı hayvanlar değil, sivrisinekler gibi sıkıntı kaynağı şeyler de yoktur. Gezgin, insan ırkının, doğayı, barışçı varoluşa tam anlamıyla uydurmak için manipüle ettikten sonra, basit fikirli Eloi'ye evrildiği sonucuna varır.

Anlatıcımız henüz geleceğin ekosistemini tam olarak kavramış değildir. Nihayetinde, araziye yayılan kuyuların solgun, maymun benzeri, karanlık sever Morlocklar’ın yerleştiği  bir yeraltı mahzenine çıktığını fark eder. Yolcu, bu proleter işçilerin Eloi’leri giydiren ve besleyen kesim olduğunu fark eder— anlaması biraz zaman alsa da Morlock’ların bunu yer üstündeki yurttaşlarından beslenmeyi daha elverişli hale getirdiği için yaptığını anlıyor.

Gezgin ve onun evcil hayvan benzeri arkadaşı, Weena adlı Eloi bir kadın, Yeşim Porselen Sarayı adını verilen bir binayı araştırıyor. Bu terk edilmiş müze, geçmişten birçok işe yarar eseri içeriyor; bunların arasında kibritler ve bir kavanoz kâfur da vardır— Gece olduğunda Morlock'ları savuşturmak için kullanabileceğini bildiği her biri yanıcı olan maddeler.

Ama o gece, yolcu Weena’nın evine döndüğünde çift bir Morlock sürüsüyle çevrelenmiştir. Tehlikeli bir savaş çıkar; çaresiz kalan yolcu bir orman yangını başlatır. O gece kurtulur ama Weena kaybolur.

Adam zaman makinesine geri döner ve geleceğe doğru daha ileri dönemlere gider; ara sıra makinesinden inip dış çevreyi incelemek için durur. Dünya dönmeyi bırakır ve bir zamanlar İngiltere olan topraklar günde 24 saat güneşe maruz kalır; makinenin konumlandığı yamaç, çok büyük yengeç benzeri yaratıklarca mesken edinilmiştir; güneş genişler, bununla birlikte, ışığı sönmeye başlar ve gezegen soğur.

Gelecekte 30 milyon yıldan fazla kalmış yolcu, önünde uzanan kırmızı denizde küresel, dokunaçlı bir yaratığın hareket ettiğini görür. Baygınlık hisseder, makinesine yeniden biner ve 19.yy evine geri döner.

Gezginin misafirleri, hikayesine nasıl cevap vereceklerinden emin değillerdir. Doktor, ev sahibine tereddütsüz bir şekilde acı çektiğini söyler. (Gezgin bu sözle yürekten güler. ) Gazetenin editörü bütün bunların şatafatlı birer yalan yalan olduğunu söyler.

Hillyer, gece boyunca uyanık kalıp bu yorumu düşündükten sonra, gezginin evine döner. Orada gezgini yeni bir yolculuğa hazırlanırken bulur— bu sefer yanında yolculuğunu belgelemesini sağlayacak bir kamera ve sırt çantası vardır. Gezgin kısa sürede dönmeye söz veriyor ve Hillyer evde beklemeye başlıyor. Ana anlatı şu akılda kalan sözlerle bitiyor:

“Ama şimdi bir ömür boyu beklemem gerekeceğinden korkmaya başlıyorum.. Zaman Yolcusu üç yıl önce kayboldu. Ve, şimdi herkesin bildiği gibi, asla geri dönmedi. “

Bunu, Hillyer’ın yolcunun kaderini merak ettiği ve geleceğin asınd anasıl şekilleneceği konusunda düşündüğü yarım sayfalık bir final bölümü izliyor. 

Wells’in ilk romanı çarpıcı ancak inişli çıkışlıdır. Zaman Makinesi’nin asıl dezavantajı, kitaptaki pasajlardan bazıalrının bir sosyoloji dersi- üstelik akıcı bir tane değil- okunmasıdır. Örneğin yolcunun kuyuları binalara bağlıyor gibi görünen havalandırma sistemini tarif ettiği pasajı ele alalım:

“Orta Afrika’dan yeni gelmiş bir zencinin kabilesine götüreceği Londra masalını düşünün! Tren yolu şirketleri hakkında, toplumsal hareketler hakkında, telefon ve telgraf kabloları hakkında ve Koli Dağıtım Şirketi ve posta havalesi hakkında ne biliyordu o? Yine de biz, en azından, ona böyle şeyleri izah etmeye hevesli olurduk! Hatta o hiç yolculuk yapmamış arkadaşını anlattıklarının ne kadarına inandırabilir veya kaçını anlamasını sağlayabilir? O halde, günümüzdeki zenci ile beyaz arasındaki daracık aralığı düşünün bir, bir de benimle şu Altın Çağ insanları arasındaki koca uçurumu! Görülemeyenlerin çoğuna karşı hassastım, konfora katkıda bulunan şeylere; ama otomatik organizasyonla ilgili genel izlenimi saymazsak, korkarım, farkı aklınızda pek canlandıramayacağım.”

Bunun birazının etkisi uzun sürüyor; yazık ki, belki de en eski bilim kurgu çalışmalarından birinde kaçınılmaz olabileceğinden, Zaman Makinesi bu çeşit yavan düzyazıdan makul miktarda içeriyor. Yine de, Wells’in insanlığın olası kaderi hakkındaki tahminlerinin bir değeri var. Ayrıca, yolcunun genel deneyimi - ve özellikle de bilinmeyen kaderi - hem harika hem de korkunç bir şekilde çekici şeyler. Zaman Makinesi her okuyucu için uygun değildir ancak kesinlikle genç bilim kurgu meraklıları için hiç uygun değildir. Ancak, erken bilim kurguya ilgi duyanlar ya da 19. yüzyıl  sonu İngiliz edebiyatının örneklerini incelemek isteyenler, bunu ödüllendirici bir kitap olarak göreceklerdir.

Yazar: Matthew E. Milliken
Çeviri:Zeynep Şenel Gencer
Kaynak: https://memwrites.wordpress.com/2014/12/13/memwrites0339/

Yorumlar

Popüler Yayınlar