Benim için üzülme?

GEÇTİĞİMİZ günlerde yepyeni bir Mahsun Kırmızıgül yapımı daha ekranlarda yerini aldı. Başarılı olmanın koşulunun en iyi bildiği şeyi anlatmak olduğunu anlamakta hiçbir zaman zorlanmamıştı Kırmızıgül. Ağır aksak yürüyen senaryolar ve gözyaşlarıyla dolu repliklerin arasında sıkışıp kalabiliyordu ancak izleyici. Ama yiğidi öldür hakkını yeme derler. Bu kez gerçekten de özenli ve Hollywood standartlarında bir diziyle karşı karşıyayız.

Karadenizli iki  ailenin oğulları Niyazi (Tansel Öngel) ve Harun, mevsimlik işçi olarak çalışan doğulu kız Buke' ye (Fulya Zenginer) aşık olurlar. İki aile karşı karşıya gelseler de sorunlar çözülür ancak başka  olaylara gebedir bu aşk. Avcıoğlu ailesinin yıllardır evinden uzak diğer oğulları Sinan (Çağlar Ertuğrul) ile maden kralı Şahin Yılmaz'ın (Ünal Gümüş) genç ve güzel eşi Kılıçoğlu'larından Bahar (Öykü Çelik) arasında da yine başları çok ağrıtacak bir yakınlaşma yaşanacaktır. Dedesinin baskılarına rağmen Batum'da bale eğitimi almak isteyen Birgül ile zihinsel özürlü abisi Orhan da bir mücadele içerisindedir.

Çekimleri Kars, Batum ve Hopa'da gerçekleştirilen dizi için Serkan Birinci ile işbirliği yapan Kırmızıgül'ün görüntü yönetmenliği konusunda senaristlikten daha başarılı olduğu söylenebilir. Töreler, kalabalık aileler ve hayalleri arasında bocalayan insanların hikayeleri her zamanki konusu olsa da gerek müzikler ve kurgu gerekse oyunculuklar ve görüntüler konusunda iyi işler çıkarılabileceğini kanıtlıyor yönetmen. Ufka doğru ilerleyen balıkçı tekneleri ya da çorak bir ovada dört nala koşan atlarla süslediği sahnelere hayran olmamak elde değil.


İDEALİST TÖRE

Karadeniz ve Doğu insanı konusunda fazla özgürlükçü bir tavır takınmış olan Kırmızıgül'ün idealleri dile getirdiğini düşündürüyor replikler. "Hamsiden kurban olmaz Irgattan kız alınmaz" diye çıkışıveren Nuh deyip peygamber demeyen babanın (Rana Cabbar) aşk karşısında birden yelkenleri suya indirmesi ya da doğulu baba Davud'un (Necmettin Çobanoğlu) "Kızımdan değerli töre yoktur" sözlerinin bu coğrafyalarda her daim gerçeği yansıttığı varsayılabilir mi?

Küçük- büyük, gizli- aleni çeşitli aşk hikayelerinin iç içe geçtiği yapımda konu her bakımdan bir nevi tutkuya, özgürleştirilemeyen, ya da sadece gerçekleştirilemeyen bir ideale dayanıyor. Oyuncular da bu susamışlığı yansıtmada hiç zorlanmıyor. Özellikle Rana Cabbar ve Ünal Gümüş'ün oyunculukları görülmeye değer. İlerleyen bölümlerde kimin için üzülmememiz gerektiğini de anlayabilirsek dizinin başarılı olduğuna ikna olabileceğiz. Kimin için üzülmeyelim? Abisi sanılıp vurulan Ahmet için mi? Herkesin isteyip bir türlü rahat bırakmadığı Buke için mi? Ağzı var dili yok Niyazi için mi? Yoksa saplantılı ve hastalıklı düşüncelerine rağmen Şiar için mi üzülmemeliyiz? Tamam efendim. Verelim o zaman mesajı: Üzülme izleyici,ekran başında gözyaşı dökme, için de bunalmasın. Sadece bir dizi ne de olsa. Kurgu bu. Tatlıya bağlanır olur biter...

Yorumlar

Popüler Yayınlar