Ayı Teddy

"Bu dünyada ne kadar ilgi çekerseniz çekin Corey Feldman, Frankie Muniz, Justin Bieber ya da konuşan oyuncak bir ayı da olsanız sonunda sizi s....kine takan kalmıyor.” Dış sesin yalancısı olmaya karar verirsek yönetmen bize bu “unutulanları” hatırlatmak istiyor.
Ted (Ayı Teddy) bir Noel filmi mi? Şahane Hayat (1946), Bir Yılbaşı Şarkısı ya da Evde Tek Başına (1990) gibi içinizi ısıtan, sıcak kakao veya capuccino içme hissi uyandıran, atkı bere günlerinin vazgeçilmezleri arasında çoktan yerini almış o güzel oyanlanma malzemelerinden mi?
Ted, sekiz yaşında bir Noel günü kendine “en iyi arkadaş” ısmarlayan ve oyuncak ayısı canlanan bir çocuğun, Johnny’nin hikayesini anlatıyor. Dış sesin filmin başında umarsızca ortaya attığı üzere, Ted bu akıllara durgunluk veren mucizevi hayat buluşundan sonra ünlü olup Late-Show, haber bültenleri ve tartışma programlarında boy gösteren bir ikona dönüşüyor. Ama neyin ikonuna? Garipliğin mi? Tanrı’nın mucizevi dokunuşunun mu? Noel ruhunun mu? Belirsiz. Sakız gibi her yöne çekilen içi boş bir simgeye dönüşüyor muhtemelen.

UMUTSUZCA BEKLEMEK
Yönetmenlerin hazırlık aşamasında başka filmleri izlemeleri, feyzalmaları gayet normaldir. Ama sinema tarihinde tekniğiyle çığır açmış Vertigo, ya da kült olmuş Star Wars gibi filmlere dokunurken ya da Knight Rider (1982) gibi bir zamanlar insanları ekrana bağlayan dizileri orta yaş bunalımı yaşayan bir karakterin cep telefonu melodisine indirgerken, biraz değil bir hayli düşünmek gerekiyor. Bu saydıklarımız tabii ki Filmin Yönetmeni Mac Farlane’nin yapış yapış parmaklarıyla ellediği uzun listenin sadece bir kısmı. Ne yazık ki. Evet ne yazık ki izlerken bunca simgesel bombardımanın bir yere varmasını istiyor insan umutsuzca. Burada anahtar kelime “umutsuzca”.
Flash Gordon’un, nam-ı diğer Sam J. Jones’un ya da Norah Jones’un boy göstermelerinin, 11 Eylül hatırlatmalarının, yönetmenin kulelere çarpan uçaklardan birine binmekten son anda vazgeçmiş olmasıyla bağlantılı olduğu bilgisinin, ya da filmin sonunda Lori balkonda yıldızlara bakarken küçük ayı takımyıldızının sol üst köşeye sıkışmış olmasının Seth Mac Farlane’i batmaktan kurtardığı söylenemez.
Octopussy (1983), en tipsiz James Bond Roger Moore’un oynadığı James Bond filminin ahtapot ve pussy kelimelerinin karışımı olması dışında Lori ve Johnny’nin tanışmalarıyla bağdaştırılmasının ne anlamı var? Tanışma anını iki karakterin de farklı hatırladığı ve Johnny’nin Saturday Night Fever (1977)’da John Travolta ve Karen Lynn Gorney dans sahnesiyle ilişkilendirdiği göz önüne alınırsa herhalde kristal küremizden bakıp cevaplamamız gereken bir soru bu.  

BOŞA GEÇEN 106 DAKİKA
Jenerik müziğinin filmin konusunu açıkladığı, ‘50’lerden başlayarak sinema tarihini dolanan atıfların bolca serpiştirildiği, kitsch kavramına selam veren bir yapım Ted. Yetişkin çizgi filmi Family Guy’un Yaratıcısı Seth Mac Farlane’in ilk yönetmenlik denemesinde geçmişten günümüze ilgi çeken filmlerin bir kolajını yapmasının sebebi yeni bir fikir bulmakta zorlanması mıydı? Burasını bilemiyoruz.
Ancak bu kolajın içine oturttuğu romantik-komedi temasıyla birleşince her telden çalan, anneannelerimizin kırkyamaları gibi binbir surat bir film çıkarıyor izleyicinin önüne. Bol küfürlü, soğuk esprilerin, “Seni yüzüstü bırakmayacağım Goose” gibi atıf repliklerin, “İşte Amerikan hayal gücü, profesyonel NLF oyuncusunun dünyayı kurtarması bekleniyor” şeklindeki yorumların, televizyon görüntülerinin, eski moda kamera açılarının, sahneler arası geçiş tekniklerinin gerçeklik ilüzyonunu bozan bir kervan dolusu devenin seyircinin gözüne gözüne sokulduğu boşa geçen bir 106 dakika hayal edin. Sonra 106 dakikada neler yapabilirdim diye düşünün. Çünkü muhtemelen bu filmden çıktığınızda yönetmenin bunca malzemeyi kullanıp uzayda bir astronot gibi havada asılı bırakmasının sebebini sorgulamasanız bile “Bu da neydi şimdi?” Ya da “Ee ne oldu şimdi?” diyeceksiniz ya da başınızda dayanılmaz bir ağrıyla eve sürünerek gideceksiniz.

Yorumlar

Popüler Yayınlar