Kayıp Mürit'te sansasyonel dokunuşlar

İNSANLIK tarihinin yüz kızartıcı suçlarla kaplı sayfaları Julia Navarro’nun satırlarında yeniden hayat buluyor. Hatırlanmak istenmeyen katliamları, savaşları ve dünyayı parmaklarında çevirenlerin günahlarını anlatıyor Kayıp Mürit. İspanyol Engizisyonu’nun elinde can verenlerden tutun da Nazi zulmune, Ortadoğu’yu kana bulayan İsrail yerleşimine, dünyanın her köşesinde acı çekenlerin, acı çektirenlerin arasında dolaştırıyor okuyucuyu.
Yazarın hikayeyi her iki tarafın da gözünden anlatma telaşı, yer yer kitabın tarihsel gerçekleri farklı yorumladığı hissini uyandırıyor. Ancak irili ufaklı hikayeler birbiriyle kesiştikçe aslında insan olarak her karakterin seçimlerinin sonuçlarda rol oynadığını, yazarın kimseyi yüceltmediğini, kimseyi hor görmediğini, tüm kahramanlarına eşit mesafede durmayı başardığını görüyoruz.
13. yy’da yaşamış engizisyon mahkemesi noteri Papaz Julian’ın günlükleri, torunlarının eline nesilden nesile aktarılarak gelmiştir. Paris’te Nazi Almanya’sını destekleyen ve Kilise’den intikam almak amacıyla Kutsal kaseyi arayan Kont D’amis ve yandaşları ünlü tarihçi Ferdinand Arnaud’a günlüklerin orijinalliğini teyit ettirmek istemektedir. Yahudi olan karısı Miriam’ın Almanya’ya gitmesiyle kendisinin de oğulları David’in de hayatlarının akışı sonsuza dek değişecektir.
Karmaşık hikayelerin iç içe geçtiği Brüksel, Kudüs, Vatikan, Fransa arasında mekik dokuyan, parça parça ama giderek netleşen bir yapboz gibi Kayıp Mürit. “Nüfuzlu” insanların halkların gözünü boyayarak, sahte zirveler toplayarak, enerji kaynaklarını ele geçirme planlarını gerçekleştirdiğini anlatıyor Navarro. Yazar dünya nüfusunca bilinmeyen gerçeklere parmak basmıyor. Zaten bildiğimiz konuları özenle renklendirilmiş karakterler ve aksiyon tadında bir kurguyla sunmaktan öte bir şey yapmıyor. Dan Brown’un Da Vinci Şifresi’nde ayrıntılı olarak ele aldığı İsa’nın kanından olanlar teorisine de değinmeden edemiyor. Kitabın sonunda, Avrupa’daki faşizm ile radikal İslamcılar arasında bir tür ataç görevi gören ajanın isminin Brown olması hayli kafa karıştırıcı. Ovidio Sagardia karakterinin Mehmet Ali Ağca suikastini önleyemeyen güvenlik güçlerinden olması da diğer bir sansasyonel dokunuş.
Navarro aksiyon ve psikolojik baharatlarla harmanlanmış, durduğu nokta belli olmayan, 700 sayfadan sonra anafikre ulaşmakta zorlanan bir kitaba imza atmış. Kitabın uzunluğu, hikayenin gelişimini etkilemese de akıcı anlatımı sekteye uğratan bir etken. Okuyucuyu ayrıntılara boğduktan sonra ortada patlamayan silahlar bırakan Navarro’nun başarıyla başarısızlık arasındaki ince çizgide yalpaladığı söylenebilir. Tarihsel romanları, politik gerilimleri, Da Vinci Şifresi tarzı aksiyonları sevenler için iyi bir seçim olabilir.

Yorumlar

Popüler Yayınlar