Kendimi seveyim kendimi!

Aşk nedir? Kimya mı? Yanılsama mı? Bir arayış mı? Her insan başkasının belleğindeki yansımasını mı sever? Yoksa karşımızdakini istediğimiz, hayal ettiğimiz gibi görüp aslında kendi yarattığımız bir hayali, kendimize ait bir parçayı mı severiz? Süper egolarının içinde yüzüp yüzüp sırılsıklam olan sığ beyinlerden mi ibaretiz?
Hayalimdeki Aşk (Ruby Sparks) işte bu döngüyü, bu çözülmesi  imkansız bilmeceyi konu alıyor. Kendimize aynadaki yansımamız kadar benzeyen birini, bir ruh eşini ya da çok sevdiğimiz bir aktörün/aktristin “biz” versiyonunu bir sabah evimizde, mutfağımızda, yatağımızda bulmak için Lotus pozisyonu alıp meditasyon yapmamız, dua etmemiz ya da Nakkaş Baba’ya adak mı adamamız gerekir? Ya da sadece gerçek olamayacak kadar çok isteyip hayalini kurmamız, çağırmamız ta ki o afet-i devran vücut bulana kadar yılmadan beklememiz mi lazımdır? Evren düşüncelerimizle kontrol edebileceğimiz kadar yakın mıdır belleğimize?
Calvin Weir-Fields (Paul Dano) lise yıllarında çok satan bir kitap yazmıştır. Ancak şimdilerde bir nevi yazar tıkanması yaşamaktadır. Günün birinde gördüğü bir rüyayla hayatına giren Ruby (Zoe Kazan) adlı karakter, kitabı yazmaya devam ettikçe gerçek dünyada da vücut bulur. Calvin, Ruby nin canlanmasıyla önce halüsinasyon gördüğünü sanır. Daha sonra da bu karakterle ilgili ne yazarsa gerçek olduğunu fark eder.
Her yazar karakterlerinin Tanrı’sıdır. Ancak kayıtsız şartsız itaat hele ki bu karakterler vücut bulduysa, Tanrı’nın içindeki şeytanı ortaya çıkarmaz mı? Calvin de bu can buluş noktasında önce  Yunanlı heykeltıraş Pygmalion gibi kendi eserine aşık oluyor; sonra da artık mayhoş bir tat vermeye başlayan ilişkinin girdabında gaddar bir tirana dönüşüveriyor.
Rıhtımlar Üzerinde’nin unutulmaz yönetmeni Elia Kazan’ın torunu Zoe Kazan , asil ve tatlı karakterin savunmasızlığını gözler önüne sermekte oldukça başarılı. Calvin’in Ruby’nin depresyonunu dindirmedeki başarısızlığı “Ruby Ruby idi. Mutlu ya da üzgün. Nasıl hissediyorsa öyle” yazarak karakteri kendi olmaya, özgür irade sahibi olmaya yöneltmeye çalıştığında daha da su yüzüne çıkıyor. Kazan, gerçek hayatta da Dano’nun sevgilisi olduğundan film otobiyografik de kabul edilebilir.
Calvin’in tiranlaşma noktasında eski sevgilisiyle karşılaşması karakterin geçmişindeki karanlık yönleri de ortaya çıkarıyor. Eski sevgilisinin “Bu ilişkide olmak istediğin tek kişi kendindin ve ben buna izin verdim” demesiyle Calvin karakterinin aslında Ruby üzerinden kendine, kendi süper egosuna yönelen bir aşk yaşadığı şüphe götürmez şekilde anlaşılıyor.
Filmde Annette Benning ve Antonio Banderas küçük rollerde harikalar yaratıyorlar. Sıradışı hipi annenin aşırı neşesi ve yeni hayat arkadaşının insanın içine sıkıntı veren irite edici hali o kadar gerçekçi ki keşke daha fazla yer verilseydi bu karakterlere diye düşündürüyor.
Hayalimdeki Aşk yer yer drama kaçan romantik bir komedi. Yönetmenler Jonathan Dayton and Valerie Faris güldürmekten çok düşündürüyorlar. “İdeal partner arayışı aslında kendimizi arayış mı?” sorusunu nazik, sakin ama anlamlı bir biçimde soruyorlar. Ne dersiniz? Biz insanoğlulları gerçekten bu kadar megaloman mıyız?

Yorumlar

Popüler Yayınlar