Geçip giden manzaralar

“Neler ummuştuk oysa/uzun seferine çıkarken/alacakaranlığında/bilinmezlerin.” İNSANOĞLUNUN kendini kabul ettirme mücadelesi, kekremsi acılar içinde, dolambaçlı yollarda geçmiştir yüzyıllar boyu. Yaralanan, eksilen, incinen doğasıyla bu kavganın öznesi insandır. İnsan... Kimilerinin doğa ananın bir hatası, kimilerinin bir virüs olarak gördüğü düşünen hayvan. İnsan. Bilgidir, farkında olmaktır aslında varoluşun acısını sırtına yükleyen. İşte böyle bir canlının, giderek değişen toplumsal kargaşada genetik farklılık mı, tabiatın çeşitliliğinin bir cilvesi mi olduğu bilinmez bir kimliğe sürüklenişinin hikayesi Bora’nın Kitabı.

“Rüzgarın şiddetinden dalların kırıldığı” bir gecede doğan, tecavüzlerin,dayakların,dayağın aşırı kaçtığı evlerde kazara ölümlerin olağan olduğu,kolun kırılıp yenin içinde kaldığı kıraç topraklarda büyümüş derin bir cinsel kimlik karmaşasında kendini kaybeden genç bir adamla başlar her şey.Eşcinsel bir adamın çocukluğunun gölgesinde geçen hazin ve bir o kadar sürprizlerle dolu öyküsünü anlatıyor bizlere Ayşe Kulin. Kimi zaman neşeli, kimi zaman dokunaklı bir hikaye bu. Sonunu okumak için sayfaları çarçabuk çevirip kelimeleri yuttuğumuz kitaplardan biri.

Heyecanlı kurgu, sade ama iddialı üslup, özenle seçilmiş kelimeler, söz dizimindeki ustalık kendini hemen fark ettiriyor.Alıştığımız Ayşe Kulin tadını yakalayabileceğimiz bir eser daha hediye edilmiş bizlere.Hayatın köşeye sıkıştırdığı, yorduğu ve dışladığı insanların iç dünyalarını zahmetsizce deşifre ediyor Kulin. Bu dünyalara ayak bastığımızda bize karanlık gelen gelecek kavramı şüphesiz ki bu karakterlerin korkularını okuyucuya yansıtmadaki ustalığından kaynaklıyor yazarın. Anadolu’nun unutulmuş bir köşesinde başlayıp, İstanbul’da biten hikaye, her ne kadar Bedrettin, İlhami ya da Recep’in dünyalarına yabancı olsa da okuyucunun kendinden bir şeyler bulmasına olanak tanıyor. Yer yer Kulin’in kendi şiirleriyle başlayan bölümler, sürükleyici hikaye boyunca kahramanların ruh hallerini,anlatılan kısmın özetini sunuyor adeta.

“Allahıma bütün kalbimle inanan ben, Allah’ın beni yaratırken bana biçtiği kimliği niye bir suçlu gibi önce gizli taşıdım bunca yıl, şimdi de ezik taşıyorum?” diyor Bedrettin, nam-ı diğer Bora.Yaratılışının özündeki farklılığın, toplumca “özür” olarak algılandığı bir birey o. Sırlar ve kısıtlamalar arasında hayatını sessizce, etliye sütlüye dokunmadan yaşamaya çalışan kendini “ezik” addeden bir insan. Kör Hoca gibi örümcek ağlarıyla örülü zihinler tarafından isyan etmeye, neden diye sormaya hakkı olmadığına inandırılmış bir fert. Daha “anlayışlı” bir toplum olduğunu hayal eden kendi gibilerin varlığıyla içi huzur bulan bir Bora. Sosyal yapının kaldırım taşları arasında ötekileştirilen bireylerin acı çığlıklarını duyuruyor bizlere yazar.

Ustalıkla ele aldığı konunun içine dahil ettiği heyecan yüklü başka hikayelerin varlığı da farklı bir renk katıyor bu esere. Her insanın kendini başkalarına kabul ettirme aşamasında çektiği çilelerin, titizlikle ve berrak bir dille ele alınmış hali Bora’nın Kitabı.

Yorumlar

Popüler Yayınlar